26 Kasım 2016 Cumartesi

Bitenler - Çöpe Gidenler #2 - Aloe Vera Jel İçecek Ballı

Biliyorsunuz hayatıma süper bir dokunuş yapan LR ürünlerinin hastasıyım. LR'da çeşitli gıda takviyeleri bulunuyor. Bunu günlük olarak aldığımız vitamin takviyeleri gibi düşünebiliriz. Yahut çocuklarınıza verdiğiniz ek gıdalar gibi düşünülebilir. C vit., omega 3 vb vb.

Bende dayanamadım ve gıda takviyelerinden biri olan Aloe veralı ballı içeceğini denedim LR'ın. Bu içeceğin aynı zamanda şeftalili ve ısırganlı olanı da var. Onlar da başka bir yazıya kalsın.

İçecek ve network bir araya gelince insan bir duruyor haliyle ama önceden neden bu şirkete bu kadar güvendiğimden bahsettiğim için uzun uzun anlatmayacağım tekrar. Tabii ki LR'ın tüm gıda takviyelerinde olduğu gibi bu içecekte Sağlık Bakanlığı, SGS Fresenius, Uluslararası Aloe Vera Bilim Konseyi, Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu tarafından onaylı ve sertifikalı.



İçerikle ilgilenenler için;
içerisinde % 90 saf aloe vera yapraklarının jeli ve % 9 çiçek balı bulunuyor. Çeşitli antioksidanlar var.
Düzenli içerseniz günde % 75 oranında C vitamini almış oluyorsunuz.

Sulandırılmış olarak, meyve suyu ile birlikte yada sade şekilde tüketebiliyorsunuz. Güzel hafif ballı bir tadı var. Ben sade tükettim.

Peki neler yapıyor?
- Kesinlikle ama kesinlikle metabolizmayı ve sindirimi düzenliyor. Kabızlık problemi çekenleriniz varsa mutlaka tüketsin derim.

- 6- 7 yaşından büyük çocuklar günlük C vitamini için kullanabiliyor.

- Enerji veriyor. Halsizlik, yorgunluğu alıyor. Cidden dinç uyanıyorsunuz.

- Vücut direncini arttırıyor. Hastalıklar kış kış oluyor, ki ben çok sık boğaz enfeksiyonu yaşarım. Şimdi yaşamıyorum.

- Ödem atıyor. (ablam 5 kilo verdi bu şekilde. Tabii verdiği kilo değil, ödem attı vücudu) Vücudunuzda ödem yoksa atmıyorsunuz.

- Yemeklerden sonra tüketirseniz kilo almaya yardımcı oluyor.

- Sporla desteklediğinizde ve yemeklerden önce tükettiğinizde cidden kilo veriyorsunuz. Ama bakın bu kilo verdirici değil tek başına. Onu da söyleyeyim. Yani ham hum gömülmemek lazım yemeklere :) Tek başına için, zayıflarsınız diyemem. Muhakkak yediklerimize dikkat etmek ve sporla desteklemek şart.

- Tokluk hissiniz daha uzun sürüyor. Bu da bence kilo vermeye yardımcı özelliklerinden.

Bunlar benim kendi üzerimde gözlemlediklerim.

Şimdi bunun şeftalilisini içiyorum. Onun da iddiaları aynı. Bakalım. Bitince yazısı gelecek. Umarım faydalı olmuştur :)

Teşekkürler :)


24 Kasım 2016 Perşembe

Fakir BAYKURT - Sakarca


Merhaba :)

Bugün bir çocuk kitabından bahsetmek istiyorum. Evet evet, arada çocuk kitaplarını da okuyorum 🙈 Çok seviyorum ne yapayım 💙

Cem Yayınevinden bir kitap
150 sayfa.
İçerisinde çocuklar için keyifli çizimler de var.
Fakir Baykurt'u belki Yılanların Öcü eserinden bilenleriniz de olabilir. Yine kendisi gibi ince mesajlar barındıran bir çocuk kitabı yazmış.

Peki neden bunu anlatmak istedim?
Yayın bulamadığımdan değil. Hayır.

Biraz kitaptan bahsedeyim. Eminim siz de anlayacaksınız 💙

Koskocamaaaaan bir ülke var ve bu ülkenin tek bir beyi var. Zalim mi zalim, görgüsüz mü görgüsüz, acımasız mı acımasız bir bey bu. Ülkede ne var ne yoksa onun. Aç gözlü.
Ülkenin minik bir de köyü var. Bu köyde kör ve yaşlı bir karı koca yaşıyorlar. Fakirler. Kimi kimseleri yok. Ama bir değirmenleri var. Mucizeler içeren bir değirmen bu. Ne dilerseniz oluyor.

Bey bu değirmeni duyunca alıveriyor tabii. Körler çaresiz. Kimse bu haksızlığa ses çıkartmıyor. 
Hem onlara ne?

Köydeki Sakarca adında bir horoz bunu görünce dayanamıyor ve haksızlığa karşı çıkmak için tek başına düşüyor yollara.

İşte kitap bundan ibaret. Horozun tek başına, koca bey tarafından biçare çifte yaptığı haksızlığı beyin yüzüne vurmak için çıktığı yolculuk ve başına gelenleri okuyoruz.

Bir bakın derim :)
Sevgiler. Bol bol sevgiler hepinize 💙




20 Kasım 2016 Pazar

Balzac - Vadideki Zambak

Merhabaaaaa,

Umuyorum herkes güpgüzel bir haftaya başlamıştır :)

Bugün yine favorilerimden olan Balzac'ın bir klasik haline gelmiş kitabı Vadideki Zambak'tan bahsetmek istiyorum.

Kitap yine Altın Kalem Yayınlarından.
374 sayfa.
Yine Vahdet Gültekin'in çevirisiyle okudum.


Hikayeyi, kahramanımız olan Felix'in ağzından dinliyoruz. 
Aslında Felix nişanlısına hayatını, geçmişini, aile ilişkilerini, yaşadıklarını anlattığı uzun bir mektup yazıyor. Bu sayede, Felix'in yaşadıklarını anlatışını okurken; onun karakterini, olaylara bakış açısını ve tavırlarını öğreniyoruz.

Ben okurken ailenin çocuk gelişiminde ne kadar önemli olduğunu bir kere daha hissettim.
Çocukluktan kaynaklı kendine güven - özgüven problemi yaşayan insanlar, ilerideki yaşadıkları olaylarda da bunu etkisini hep üzerlerinde taşıyorlar ne yazık ki.
Sadece kendileri olsa neyse hayatlarına giren kişilerinde yaşamlarını sırf bu yüzden temelinden etkileyebiliyorlar.

Okurken Felix'e hep sempati duydum ve üzüldüm. Hem de inanılmaz sinirlendim.
Hayata karşı temel bir duruşu olamamış, kararsız insanları çok güzel anlatmış bence Balzac.

Alınız, okuyunuz, hatta kütüphanenizde bir yer ayırınız derim :)

Kitaptan birkaç alıntı:

''Yaradılışımdaki zıtlıklarla nedenlerini sormadan, oynayamaz mıydın? Kalbinde birtakım sırlar mı var ki, kendilerini kapatmak için, benim sırlarıma ihtiyaç duyuyorlar?''
sf: 13


''Hani birtakım deniz bitkileri vardır, durgun havada görünürler, fırtınada da dalgalar kumların üzerine parça parça sererler, işte benim ruhumun üzeri de böyle ağır hatıralarla kaplı.''
sf: 14


''Uyurken, kalbim yaşlanıyordu..''
sf: 197


''İnsanın zayıflıkları aslında ne aşağılık şeylerdir, ne dur bilirler, ne otur.''
sf: 220


''Toprağa gömdüğümüz birçok kimseler vardır; yalnız, içlerinde bizim için öylesine sevgili birer varlık olanlar vardır ki onlara kalbimiz kefen olmuştur, anıları her gün kalbimizin atışlarına karışır; soluk alır gibi onları düşünürüz, aşka özgü bir ruh değiştirme yasasıyla -öyle tatlı bir yasayla- artık içimizdedirler.
Ruhumda bir ruh var. İyi bir şey yaptığım zaman, iyi bir söz söylendiği zaman bu ruh konuşuyor, harekete geçiyor. İçimde iyi olacak ne varsa hepsi bu mezardan doğuyor, bir zambaktan yayılan kokuların havayı kaplaması gibi. Alaycılık, kötülük, bende kusur olarak gördüğünüz her şey ise benden geliyor. Onun için, gözlerim, yeryüzünü uzun uzun seyrettikten sonra, bir bulutla kararıp da gökyüzüne doğru çevrildikleri vakit, ağzım sözlerinize, ilginize karşı dilsiz kaldığı vakit, 'Ne düşünüyorsunuz?' diye sormayın..
sf: 360

Ruhum Kapkara

Bu konuyla ilgili önce konuşmayayım dedim. Sustum. Zira konuştukça sinirleniyorum.

Sonra iki kelam edeyim istedim. İstedim istemesine lakin sinirimden küfreder miyim acaba diye düşünmeye başladım bu seferde.

Daha sonrasında da dedim ki hadi biraz zaman geçsin sinirim yatışsın, ondan sonra konuşurum. Fakat sinirimin geçmesi bir yana düşündükçe deliriyorum arkadaş. Anladım ki sinirim minirim geçmez benim. 

Sonra bir aydınlanma. Çok şükür üzerinden bin asır da geçse, sinirim geçmiyor. Bin şükür ki her düşünüşümde beynim yanıyor, içim sıkılıyor, deliriyorum.

Konu ise ruhumun bu konudan müzdarip kapkara olması. Darlanmam, Fenalaşmam. Küfretmem ve daha bir sürü şey. Sizler de ruhunuz kararmasın istiyorsanız bu yazımı okumayınız lütfen.

Çünkü bu sefer, sadece bu sefer, bu yazıyı okunsun diye değil, içimden birazcık atabilmek için yazıyorum.

Ülke çalkalanıyor günlerdir. Günlerdir yer yerinden oynadı ve bizler BİRİLERİNE bir şeyler anlatmak için yırtınıyoruz. Valla yırtınıyoruz. Yırtınıyoruz yırtınmasına da olan yine bizim sinirlere oluyor. Nato mermer nato kafa insan kılıklılara ne anlatacaksınız.




Yahu koskoca ülkenin tartıştığı konuya bakar mısınız? Koskoca ülke koskocaman bir saçmalığı tartışıyor günlerdir.

Saçmalık diyorum çünkü konu absürd, saçma. Bu konunun tartışılması bile yersiz ve gereksiz.

Neden???

Bazı konular vardır tamamen kişinin bakış açısına bağlıdır. Hayatta her zaman savunduğum bir şey var. Bunu bütün ilişkilerimde uyguluyorum, uygulamaya çalışıyorum. Gerçekten yürekten inanıyorum buna. O da doğrunun tamamen bakış açısına bağlı olması gerçeği.

Hani derler ya. Kime göre, neye göre doğru diye. Hah işte ondan bahsediyorum.
Benim kendi adıma yanlış gördüğüm ve yanlış bulduğum bir şey, bir başkasına göre doğru olabilir. Bu nedenle tek çözüm yolu olmadığı gibi tek doğru da yoktur bana göre.

Kesin cevaplı işlem sorularını çözerken bile 2+2 = 4 gibi, öğrencim başka bir cevap söylese de yanlış demem. Bu şekilde çözdüğünde evet senin çözümünle sonuç bu çıkıyor ama bak aslında bu soruda böyle bir çözüm uyguluyoruz diyorum.

Testleri kontrol ederken bile yanlış soruların yanına eksi koymam ben. O kadar yani. Boş geçerim onun yanını. Çocuk bilir ki, bu sorunun cevabını bu çözüşünde doğru verememiş, biz tekrar göz atmalıyız bu soruya. Doğru yaparsa artısını alır. Yapamazsa ben anlatırım, yanına koca bir tik atarım (yine eksi koymam). Böylece hatırlasın isterim onu beraber çözdüğümüzü.

Kısacası (gerçi pek uzun oldu ama bakış açımı anlatmak istedim) her konu tartışmaya açıktır benim nezdimde.

Açıktır da, bu konu değil efendim. İmkansız. Olamaz. Bu konunun tek bir doğru yanı var çünkü. O kadar basit.

Tartışılan konuya bakar mısınız? Ne kadar aciz ve acınası insancıklarla dolu bir ülke olduğumuzu gözümüze gözümüze sokuyorlar bir daha.

BİRİLERİNE TACİZİN, TECAVÜZÜN, ÇOCUK İSTİSMARININ KÖTÜ OLDUĞUNU ANLATMAYA ÇALIŞIYORUZ.

Bazıları bunu tartışılabilecek ve üzerinde uzlaşmaya varılabilecek bir konu olduğunu zannediyorlar çünkü.


Bazı Allah'ın belaları, empati yoksunları, vicdansız pislikler bu konuyu tartışmamıza neden oluyorlar.

Koca koca adamlara, kadınlara çocuk istismarının kötü olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. 


Gerçi neden bahsediyorum ki ben. Çocuğu, kadını, erkeği geçtim. 

Biz damacanaya, tavuğa, köpeğe, kediye, ağaca, banka hallenen ve tecavüz eden, insan müsveddesi pisliklerle dolu bir ülkeyiz.

Yazdıkça yazıyorum, yazdıkça sinirleniyorum. Sizler de yazıyorsunuz. Biz ve bizim gibiler yazıyor zaten ancak. Bizi biz anlıyoruz ne yazık ki. Bizi bizden başkası dinlemiyor, okumuyor çünkü.


Açlık kötü kısacası. Çok kötü hem de. Her konuda demek istiyorum. İnsanın gözü, gönlü tok olacak.
Kadın denilince değil, herhangi bir objeye bile hallenebilen bu insanlardaki açlık oldukça, nefsi kontrol etme gibi bir düşünceleri olmadıkça bunları göreceğiz. 

Yine sinirim başıma vurdu. Yazdım da yazdım. Aklımdan gitti şuan yazacaklarım. Daha da ne yazacağım gerçi.
Okuduysanız gözlerinize, yüreğinize sağlık.
Sevgiler.


18 Kasım 2016 Cuma

Zeitgard 2 - Anti-age Cihazı

Yine kendime yatırım yaptım. Dayanamadım ve LR'dan anti-age cihazı aldım kendime. 

Cildimin nem tutma problemi olduğunu söylemiştim önceden. Annemin de yüzü oldukça kırışık. Problemim genetik demiştim ya. Hah annemden geçti o çılgın genler işte bana 👀
Bu yaşıma kadar nemlendirici dışında hiç bir bakım yapmıyordum. Üşeniyorum, ne yapayım 🙈 Valla bu konuda o kadar üşengecim ki. Annemde hiç sevmez. O nedenle kendi kendime dedim ki ''İpek, hadi artık bir şeyler yapma zamanı. Yoksa ilerideki durum belli.''

2017 hedeflerimde bakımlı olmak da var. Zaten ufaktan başladım hedeflerimi uygulamaya biliyorsunuz. Hadi dedim alayım şunu. Gözümü kararttım, battı balık yan gider dedim, şimdi vermeyeceğim de ne zaman vereceğim dedim, dedim allah dedim de içimi rahatlattım. Verdim paracıklarımı  (gitti paracıklar 😔) aldım cihazı.

Cihazın iddiaları şunlar;
- İlk kullanımdan itibaren nem oranı iyileşecek.
- Cildin elastikiyeti değişecek.
- İlk kullanımda gözle görülür olarak ciltte gençleşme, çizgilerin gitmesi vb. vb. vb.
- Alın, Kaş arası, Kaz ayağı çizgilerinde, Göz altı torbalarında, Dudak üstü, Ağız kenarı çizgilerinde ve Boyun kırışıklıklarında ilk kullanımda azalma - yok olma.
- Botoks etkisi (botokstan farklı ama) 

Botokstan farkı şu: botoks biliyorsunuz kasların hareketini durdurarak kırışıklık gideriyor. Bu aksine kasları çalıştırıyor, o nedenle kırışıklık ortadan kalkıyor.

Tabii durur muyum. Hemen denedim ve denettim.

Sonuçlardan bir kısmını sizinle de paylaşmak istedim.

Önce bir tarafıma yaptım. Etkisi ne kadar sürüyor merak ettim. İlk kullanımdan sonra 3-4 gün böyle kaldı. Sonra  dayanamadım tekrar uyguladım. O nedenle kesinlikle şu kadar gün sürüyor ilk kullanımın etkisi diyemem.
Ama düzenli kullanımda etki süresinin uzayacağı kesin gibi görünüyor.









Bu da ablam :)



Bu da komşumuz. Nazlı abla :)





Bir daha olsa alır mıydım?
Dürüst olayım, almazdım.

Neden?
Kesinlikle işe yaramadığı için değil. Yarıyor. Gerçekten ilk kullanımdaki fark bile muazzam. Ama cildim bu cihazı günlük kullanmak için çok genç. O nedenle haftada bir - iki kere kullanacağım.
Sadece bu yüzden. Ama cildiniz olgun bir ciltse kesinlikle alabilirsiniz. 
Son düşüncelerim neler?

Biliyorsunuz bunun temizleme cihazını da almıştım.
Bana bu mu temizleme cihazı mı önce derseniz. Cevabım kesinlikle temizleme cihazı olur.
Yıkamadığınız çamaşırı ütüleyemezsiniz. O nedenle favorim ilk cihaz. 
Günde 2 kere cildimi temizlemek için kullanıyorum. Sanki verdiğim her kuruşu hak etmiş gibi hissediyorum.

İşte böyle. Şimdi önüme gelene uyguluyorum cihazı. N'apayım, herkes denesin sevinsin istiyorum 🙉 İnsan ''aaa bakım yaptım ya'' diye mutlu oluyor.
İzmir'de olanlarınız varsa size de deneyeyim😉

Bu son cümleyi kimse yanlış anlamaz umarım. Kimseye cihaz kakalama gibi bir niyetim yok. 
Kullandığım ve beğendiğim şeyleri kişi ayrımı gözetmeksizin paylaşmayı seviyorum. O nedenle söyledim.

Neyse işte bu da böyle bir deneyimdi benim için.

Sevgiler 💙


15 Kasım 2016 Salı

Ebeveyn Banyosu Yenileme #2

Yine, yeniden bir dönüşüm projesi ile buradayım.

Tabii yine iddiasız ve yine kendimce 💙

Oldum olası el becerileri olan insanlara hayranım. Hani böyle çılgınca sanatsal şeyler yaratırlar falan. Hah, işte onlara.

Bizim ailede bu tarz yetenekler ablama mahsus. Hatun neye dokunsa keyifli ve sevimli bir şeye dönüşüyor. Ablamın blogu için şuracığa bir tık Kendileri şu an blogda pek aktif olamasa da yakında olacağını ve güzelliklerini paylaşacağını umut ediyorum.

Ha bir de çocukluk arkadaşım var. Ben mini böcüğüm diyorum kendilerine. Resmen bu ikili benim kurtarıcım. Kendisi resim mezunu ve bir atölyesi var.
Yetenek damlıyor her yanından. Ben de etinden, sütünden faydalanıyorum. Yetenek bulaşıcı değil ama çocukluğumuzdan beri birlikte olduğumuz için az biraz bir şeyler kapıyorsun ister istemez.

Bu dönüşüm aklıma gelince ilk bu ikili ile paylaştım. Renklerin uyumlu olacağı konusunda onayımı alınca da koyuldum işe.

Şimdi öyle bir giriş yaptım ki sani baş yapıt çıkartmışım gibi ama değil efendim. 
Bildiğiniz çöp kutusu :)
Çöp kutumuzu yeniledim :)

İşte klasik, metalik bir çöp kutusuydu kendileri. Poşeti bile çıkartmamışım :)
Acemiliğime verin artık.



Sonra silikon tabancası ve kemeraltından aldığım bir adet halat ip ile başladım işe.



Halatı silikonla etrafına yapıştırdım.

Sonra da sevgili böcükten aldığım akrilik boyalarla siyah kısımlarını boyadım.


İşte böyle bir tatlı çıktı ortaya.

Banyoyu da pek bi açtı.


Ben beğendim.

Siz ne dersiniz? Olmuş mu?

Sevgiler benden size :)






2017 Hedefleri #2 (Cildini Temizle)

Öncelikle kısacık, minicik bilgi.

Cildimiz vücudumuzdaki en geniş yüzeyi kaplar tabisii. E doğal olarak bizi dış etkilerden korur, ısı alışverişini düzenler (terleme ile). Bizim kalkanımızdır yani.

E haliyle kendisine iyi bakmak, bizim yararımızadır. Ancak ve ancak kendileri yıpranırlar da tabii ki bu kalkan olma görevinden dolayı :) 

Şimdi burada cilde şu, bu zarar verir diye anlatmayacağım. Siz onları biliyorsunuz zaten. Ben size severek kullandığım cilt temizleme makinesinden bahsedeceğim. Kendileri kendime verdiğim en güzel hediye bu zamana kadar (evet, kendim aldım, sevgili sevdiceğim almadı :)))

İşte buuu. Tabisi de LR'dan :)

Öncelikle ön yargılarım vardı. Söylemeden geçemeyeceğim. Yok şöööle süper, yok böööle mikemmel diyenleri abartıyor zannettim ama yanılmışım.

Yanıldığımı kabul ve itiraf ediyorum.

En büyük problemim ve 2017 hedeflerimden biri de cildimi düzenli olarak temizleyememem. Sabah akşam yani :) Makyajımı çıkarıp uyuma falan.

Bu hedefe kocaman bir tik atabilirim. Hedef tamamlandı ve bir alışkanlık haline getirildi sonunda.

Makine 1 yıldır bende ama düzensiz kullanıyordum. Sonunda çözümü hedef koymada buldum. Geldim - gördüm ve yendim.


Makine şarjlı. Her elektronik alet gibi 3 yıl garantili ve en önemlisi nanoteknoloji ile üretilmiş.
Akıllı teknoloji yani :)
Ve tabii ki Dermatest onaylı. Dermatest de ne derseniz Nedir Şu LR yazıma bir tık

Fırça başlığı değişiyor. Fırça da nanogümüş içeriyor.

Belki duymuşsunuzdur. Gümüş bakteri barınmasını önlüyor. Yoksa bu tarz fırçaları arındırmak, mikro organizmalardan temizlemek bir dert. Bu fırça nano gümüş (minnik gümüş tanecikleri) içermesinden dolayı antibakteriyel yani bakteri karşıtı.

Ben sabah akşam kullanıyorum. Kulanım süresi 1 dk. Sadece bu kadar.

Yüzümü köpük vs. ile yıkamıyorum. Bunu kullanıyorum.
Ha diyeceksiniz ki fırça sonuçta, tahriş etmez mi?

İşte Almanlar yine yapmış yapacaklarını. Tahriş etmiyor. Çünkü fırça dönmüyor. Sadece osilasyon (titreşim - salınım) yapıyor.

Peki başka ne yapıyor?
- Cildin nem dengesini düzenliyor.
- Yağ dengesini düzenliyor.
- Köpük, peeling vs. gibi temizleyicilere nazaran 10 kat fazla temizliyor.
şööle ki bebek poposu gibi oluyor valla yanaklarınız :)

Biz ailecek kullanıyoruz.

Bu güzel kız benim kuzenim. Sağ tarafa uygulamadan önce, sol taraf sonra. Işık oyunu değil. Deri altından temizlediği için renk böle açıldı valla. Biz de şoka girdik :) Siyah noktalar bile gitti.
Tabii bu genç cilt.

Bu da benim ağzım :) Cildimin nemsizliğinden ağız kenarı çizgilerim var. 
Uygulama sonunda yok :)

Neden? Mucize değil ya.
Titreşiyor dedim ya. Aslında yüz kaslarınızı çalıştırıyor makina. E kaslar çalışınca da ince çizgiler pufff yok oluyor. Metabolizma hızlanıyor. 
Sonuç mükemmel :)

Bu da eltim :) Ailecek deyince şaka yapmıyordum. 
Bunlar ince çizgi tabii.

Siz esas annemi görün :)

Ta taaaaa. Canım annem ya. Bu da olgun ve kırışık ciltlerdeki etkisi.
Fotoşok değil ne yazık ki :) 
Annem olur kendileri.


Bu da lekelerdeki açılma.
Açıyor çoook güzel açıyor hem de. 
Fotoğraftakilerden biri komşumuz. Biri eltimin ablası.

İşte bööle. Tabii hikmet makinede ama uygun krem vs. gibi kullanmak da şart.

Diğer ürünleri de deneyip, fotoğraflayıp paylaşacağım.

Umarım siz de benim kadar beğenmişsinizdir sonuçları.

Yakın zamanda cilt tiplerini ve özelliklerini de paylaşmak istiyorum ama ne dersiniz? 

Biraz uzun oldu. Zahmet edip okuyan herkese sonsuz teşekkürler :)









14 Kasım 2016 Pazartesi

Bir Kitap - Balzac / Bette Abla


Merhaba bugün bir kitap tanıtmak istiyorum.

Honore de Balzac'ın Bette Abla kitabı.
Kitap Altın Kalem Yayınlarından.
377 sayfa.
Vahdet Gültekin'in çevirisiyle okudum.




Kitap eski gördüğünüz gibi. Sayfaları saman yaprak. İnanılmaz güzel kokuyor. Saman yaprak kokusuna bayılıyorum.

Rahmetli babam (kayın pederim) kitapları çok sevdiğim için tüm kitaplarını toplayıp getirmişti bir gün bana. İnanılmaz mutlu olmuştum. O yüzden hatırası çok büyük benim için.

Balzac üniversite yıllarında babamın ve amcamın kütüphanesi ile tanıştığım bir yazar.
Realizm akımına o da kendisini kaptırmış :) Bu akımda yazan yazarları seviyorum. Lafı uzatmayayım.

Bette Abla bir ailenin üyesi olan yaşı geçkin bir kadın. Kitapta Bette Abla dedikleri kadının hareketlerinin kendisine, çevresine ve onu sevenlere verdiği zararları görüyoruz. Tam bir egoist olan bu kadının yaşadığı buhranları görüp, bir yandan da patolojik düzeydeki hasetliği ile dokunduğu her şeyi mahvedişini izliyoruz.

Tabii aile üyeleri de sütten çıkma ak kaşık değiller. Bencil bir baba, saf çocuklar vb.. bir çok karakter var.

Benim okurken düşündüğüm etrafımızda ne kadar çok bu mizaçta insan olduğu oldu ve onlar da tıpkı kitabın kahramanları gibi ne kadar da kendilerinin ve karakterlerinin farkında değiller. 

Kişiliği tam oturmamış, karaktersiz ve kötü niyetli kişilerin kendi eksikliklerini iyi niyet görüntüsü altında kamufle etme yetenekleri ve sonunda zarar görenlerin biz ve yine kendileri olması çok güzel anlatılmış.

Okunmalı, her kütüphane de bulunmalı diyorum :)

Aranızda okuyanlar var mı? Ne düşündünüz merak ediyorum :)

10 Kasım 2016 Perşembe

Kısmet mi? Olur mu?

Bizim evde televizyon açılmaz. 
Eşim de, ben de televizyon izlemiyoruz. Yani ses olsun diye bile açmıyoruz evde televizyonu. Takip ettiğimiz her hangi bir program, dizi falan da yok televizyonda. Haberleri bile oradan izlemiyoruz. İnternetten okuyoruz yada gazete alıp okumayı tercih ediyoruz (bu arada ikimizin ailesinde de tv neredeyse hiç kapanmıyor, arka planda muhakkak açıktır o televizyon ses olsun diye).

Tabii hal böyle olunca ben evdeki televizyonu açmayı falan 1 yıl sonra öğrendim :) (şaka değil valla).

Televizyonu 2 durumda açıyoruz sadece. 
1. Play station oynamak için
2. İnternetten indirdiğimiz filmleri izlemek için

Şimdi bunları neden anlattığımı birazdan anlayacaksınız.

Her yıl küçük öğrencilerimle (orta okulda olanlar) aramda farklı programlar adına bir diyalog geçiyor.

Bana ismini hiç duymadığım programları söyleyip, takip edip etmediğimi soruyorlar. Televizyon izlemediğimi duyunca minik çaplı bir şoktan sonra (genelde inanmıyorlar önce), bana ısrarla onların ayıla bayıla izlediği programları mutlaka izlememi söylüyorlar. Onlarla aynı kişileri tutup tutmayacağımı merak ediyorlar sanırım.

3-4 yıldır şunu fark ettim bende. Benim o pırıl pırıl, taptaze beyne sahip olan öğrencilerim, her yıl günde en az 4-5 saatlerini o kadar geri zekalı, saygısız, sıfır kalite, içi bomboş programlara ayırıyorlar ki. Üstelik her gün eve koşuyorlar sırf bunları izleyebilmek için. Kimisi oradaki yarışmacıların delicesine fanı. Saatlerce anlatabilirler yani neden onun haklı ve güzel, diğerlerinin haksız ve çirkin olduğunu.

Öğrencilerimden kız olanlar çok acayip ve tatlılar. Bir süre sonra eğer bizi seviyorlar ve saygı duyuyorlarsa üzerlerinde acayip bir gücümüz olabildiğini fark ettim. 3-4 yıldır kullanıyorum ben de kendimce bu doğa üstü gücü. 

Sırası karışık olmakla, beraber ismini tam hatırlayamadığım o saçma programlar şöyle: giyim programları, evlilik programları, ses yarışması programları, yetenek mi o da ne programları, bu yılda kısmetse evleniciiiz programı.. Sayelerinde bir sürü program biliyorum artık :)

Önce onlar bana anlattıktan sonra programların bir iki bölümünü izliyorum. Çoğunu izleyemeyip yarısı bile olmadan kapatıyorum genellikle. Dayanamıyorum çünkü.

Bu yıl Kısmetse olur diye saçma sapan bir evlilik programı için yapıyorum bunu. Bir iki bölüm izledim ve gerçekten programdaki insanların seviyesizliğine tahammül edemedim. Sadece 2 yarım bölümde ahlaksızlık, yalan, ispiyonculuk, dış görünüş, ego, maddi durumla alay vb. kötü örnek bulmak mümkün. Tahammül edebilmek ise imkansız. 

Benim izlediğim bölümde adaylardan biri diğerine ''Sen benim üzerimden ünlü olmaya çalışıyorsun!'' diye bağırıyordu.
Pardon?
Senin üzerinden? Sen kimsin lan! Siz orada toplanmış bir avuç insan müsveddesi, sizler kimsiniz acaba?

Biri de diğerine resmen ''benim fanlarım senin fanlarını döver '' muhabbeti yaptı.
Tanınıyormuş o.
Tüm Türkiye destekliyormuş. Arkasındaymış.
Prim yapıyormuş diğerleri onun üzerinden.

Sanırsınız atomu parçalamışlar da, hayır ben önce parçaladım diye kavga ediyorlar.

Çoğu ilkokul mezunu (kesinlikle ilkokul mezunlarını aşağılama gibi bir amacım yok), bence sorun da değil zaten ama..
Benim kalitem..
Benim kültürlü yapım..
Benim..
Benim..
Benim.. diyorlar sürekli.

Bir tanesi bir adayın karakterini - davranışlarını - tavrını beğenmiş.
''Ben onun karakteristiğini beğendim'' diyor. ''Yani karakteristik olarak başkası da olsa beğenirdim. Karakteristiği benim hoşuma gitti.'' diyor.
Karakteristik derken?
''Beni kıskandılar hep, benim mesleğim var ve fiziğimi çekemiyorlar. İçi dolu, kültürlü bir kızım'' diyor.
E peki karakteristik??? küçük kültür kumkuması..

Şimdi derse gittiğimde kötüleme propagandalarıma başlayacağım. 
Önce alay ediyorum genellikle programlar ile. Sonra onun bundan ve bu kaliteden çok daha fazlası olduğunu söylüyorum. 
Arada bir izleyeceğim bölümlerden ki elimde bir malzeme olsun, biraz daha onları soğutabileyim. Tabii izlediğimi bilmeyecekler. Bir daha izlemeye tahammül edemem diyeceğim. 
Bir iki haftalık uğraştan ve direnişten sonra (çünkü tüm arkadaşları izliyor), genellikle (çok şükür) başarıya ulaşıyorum.

Bakalım.. Bu seferki biraz uğraştıracak gibi ama umuyorum başarırım.


Bitenler - Çöpe Gidenler #1 - Zeitgard Nanogold Tonik

Merhabaaaa :) Böyle bir seri başlatıyorum.

Daha önceden LR diye bir marka ve firma ile tanıştığımı ve tüm ürünlerini kullandığımı, kullanacağımı söylemiştim. Nedir şu marka diyenleriniz için buraya tık tık lütfen.

Bu sefer nanogold toniği denedim ve bitirdim. Nanogold serisinin gündüz kremi - gece kremi ve toniği var.

Bu serinin özelliği içerisinde altın ve ipek proteinlerini barındırması.

Bu maddelerden altın, güneşten gelen UV ışınlarına karşı koruma sağlıyor. .Çünkü UV ışınlardan UVA, güneşe direkt maruz kalmasak bile yani evde perdeler kapalı halde otururken bile bize ulaşıp, cildin alt katmanlarına kadar giriyor ve cildin yapısal maddelerine zarar veriyor, yani cildi güneş kaynaklı yıpratıyor (fotoyaşlanma). Altın cilde bir bariyer oluşturuyor.

İpek ise aminoasit deposu gibi çalışıyor (proteinin yapıtaşı=aminoasit). Yani cildin katmanlarında yıpranan protein yapılarını yeniliyor. Cildin alt yapılarını düzenleyip yeniliyor diyebiliriz.

Tabii tüm ürünler yine Dermatest onaylı. 0 alerjen, paraben yok, zararlı kimyasallar yok.

Serinin kremlerini bu özelliklerden dolayı ve kullanan arkadaşım çok memnun olduğu için denemiştim ama cilt tipime pek gitmediler. Özellikle kışın cildimi nemlendirmediler. Bu nedenle kremlerini bir daha almayı düşünmüyorum.




Toniğine gelecek olursak içinde yine altın, ipek proteinleri ve provitamin B5 olan pantenol var. Hissi çok yumuşak. Sanki ipeksi bir his bırakıyor kullanıldıktan sonra. Ben beğendim. Nemlendirmesi de oldukça güzel. Yüzü germiyor.

Fiyat olarak bana biraz pahalı geldi ama uzun süre kullandığım için oradan bir artı da aldı. Arada kaldım diyebilirim.

Şimdi başka bir toniğini aldım. Henüz gelmedi, bekliyorum. Daha uygun fiyatlı. Ondan memnun kalırsam ona devam ederim. Yok bunun gibi çıkmazsa tekrar bunu alırım diye düşünüyorum.

Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkürler :)

Satış fiyatı : 33.90 TL
İş ortağı fiyatı : 24.20 TL

...

10 Kasım'ı hiç sevmem. Oldum olası sevemedim şu günü.

Hava günlük güneşlik de olsa, yağmurlu çamurlu da olsa kasvetli gelir bana, üzerimde korkunç bir ağırlık duyarım her seferinde. Bir gün önce keyifle uyuduysam bile hasta hissederek uyanırım.

İnternette gezinemem 10 Kasım'larda. Gözlerim dolu dolu verir. Kimsenin ne yazdığını okuyamam.

Şimdi de Atam'a güzel bir yazı yazmak istedim yine olmadı bak. Hepsi 10 Kasım'ın suçu, olmadı.

Ağız dolusu lafım vardı ama hepsi boğazdaki bir düğüme dönüştü. Boğazıma koca bir yumru oturur hep.

Sevmiyorum seni 10 Kasım, hiç sevmedim ve hiç sevmeyeceğim.

6 Kasım 2016 Pazar

Bir Minik Sorun Yaşadım

Arkadaşlar blogumda bir sorun olduğu için ''Cilt Tipleri'' yazımı silip tekrar yayınlamak zorunda kaldım.

O nedenle yorumlarınızı gördüm ama yayınlanmadılar - yayınlayamadım yada ben beceremedim tam bilemiyorum.

Tüm yorum yapan arkadaşlarıma buradan yaptıkları güzel yorumları için ve zaman ayırdıkları için teşekkür ederim.

Açıklama yapma gereği duydum. Kimsenin yorumunu yayınlamadığımı düşünmesini istemem. Sonuçta ince davranıp, yazıma yorum yazmışsınız, zaman ayırıp emek vermişsiniz.

Ve bir de cilt tipini tam kestiremeyenleriniz var ise, eipekyilmaz@gmail.com mail adresime
yüzünüzün makyajsız, yakından (baya bir yakından ama gözenekleri görebilmem için) çekilmiş bir fotoğrafınızı yollarsanız, yada isminizi ve telefonunuzu bırakabilirsiniz yoruma (yayınlamam merak etmeyin) :) whatsapptan yardımcı olmaya çalışırım :)

Hepinize anlayışınız için çok teşekkür ederim. Neden böyle oldu şimdi bir sevdiceğin başını yemeye gideceğim. Belki o anlar :)

Sevgilerimle :)


Cilt Tipleri

Efendim tekrardan merhabalar.

Bu yazımda sizlere çok fazla rastladığım yanlışlardan ve cilt tiplerinden bahsetmek istiyorum.

Ben cildi 2'ye ayırıyorum. Daha doğrusu bu ayrımı ben bulmadım tabii ki de, bu şekilde olan ayrımı tercih ediyorum :)

Normal - Karma - Kuru - Hassas - Yağlı olarak ayırmayacağız şimdi cildi. Şimdilik Genç - Olgun - Yaşlı ciltlerden de bahsetmeyeceğim.

Hadi başlayalım.
Cilt tipleri şu şekilde 2'ye ayrılıyor.

1.Yağlı Cilt                                                  2. Kuru Cilt
- Yağlı Karma                                              - Kuru Kuru
- Yağlı Yağlı                                                - Kuru Hassas
- Sivilceli                                                     - Kuru Kırışık
- Akneli
- Yağlı Hassas (kılcal damarlar görülür)
- Yağlı Nemsiz (cilt yağlı ama nemsizlikten pullanır)


Öncelikle yağlı cildin genel özelliklerinden bahsedeyim.
- genelde lekelidir ya da lekeye müsaittir.
- açık gözeneklidir.
- parlaktır.
- sivilce olur (çok - az fark etmez, sivilce vardır).
- pullanır (bazen).
- aşağı doğru sarkar ama kırışmaz.

Eğer bunlardan biri veya bir kaçı varsa sizin cildiniz yağlı cilt. Tabii hangi yağlı cilt tipi olduğu da önemli.

Kuru cildin genel özellikleri ise
- kağıt gibi ince olur.
- mattır.
- asla ama asla sivilce oluşmaz.
- gözenekler kapalıdır.
- deri altında hem yağ, hem de nem eksiktir.

En kafa karıştıran konu ise T bölgesi yağlı olup, yanakların kuru olması. Hatta bazen yanaklar ve çene kuruyup pullanmasına rağmen sivilce çıkması.
Bu tarz bir cilt yağlı cilttir.
O nedenle yağ içerikli ürünlerden uzak durmakta fayda var. Muhtemelen cildinizin nem eksikliği var.

Buradaki önemli nokta cildimizi ve cilt tipimizi tanıyıp, ona uygun ürünler kullanmak.

Bu sayede istediğimiz gibi bir cilde de, görünüşe de sahip olmak mümkün.

Yine de cilt tipinize karar veremiyorsanız, istediğiniz zaman soru sorabilirsiniz. Ciltten çok çekmiş biri olarak size seve seve yardımcı olurum.

Sevgiler :)

2 Kasım 2016 Çarşamba

Ne Yapıyorum?

Efendim bu aralar neler yapıyorum?

Okuyorum.
Vakit buldukça okumaya çalışıyorum. Bol bol kitap okuyorum. Günde 50 sayfa gibi bir hedefim var. Her gün kitaba vakit yaratmaya çalışıyorum. 
Evlenmeden, çalışmadan önce çok okurdum. Şimdi mesuliyetlerin bu keyfimi almasına izin vermek istemiyorum.

Tatlı yapıyorum. 
Mutfağı hiç sevmeyen ben, mutfakta yemek yapma mecburiyetini sevmediğimi fark ettim. Meğer mutfağı değil, zorunluluğu sevmiyormuşum :)
Oysa yeni tarifler denemeyi, özellikle de tatlı yapmayı çooook seviyormuşum.

Özel derslerim var. 
Onlara gidiyorum. Öğrencilerimi çok seviyorum. O kadar tatlı, iyi yürekli ve daha yolun o kadar başındalar ki.. Onların bu masumiyetlerine ve enerjilerine bayılıyorum.

Okula gidiyorum. 
Doktoraya başlamak bana o kadar enerji verdi ki.. Tekrar hayallerime beni yaklaştırdı. Doya doya değil elbet ama gıdım gıdım da olsa yudumluyorum bilgiyi. Orada da öğrencilerim var. Onların mesleklerini öğrenme isteklerine de, isteksizliklerine de bayılıyorum.

Ön yargılarımdan kurtulmaya çalışıyorum.
Kendi kendime alternatif gelir kaynakları yaratmaya çalışırken, neden bu kadar memnun olduğum, kullandığım ve üstelik bir network şirketi olan LR işini denemiyorum ki dedim. Sorunun network şirketi olması ve ön yargılarım olduğunu fark ettim.
O halde sorunların üstüne gidip, ön yargılarımı yıkmak istedim. Şimdi LR'a iş olarak bir şans veriyorum.
İlgilenenler buraya lütfen :)

Keşfediyorum.
Daha 2 aydır burada olmama rağmen, her gün bloga girmeye çalışıyorum. Takip ettiklerimin yazıları okuyorum. Ve bloglardan keşfettiğim insanları işaretledim. Her gün birinin bloguna girip, yazılarını okumaya, ilgimi çekerse takip etmeye çalışıyorum.
Her gün bir yeni blog yani :)

Şükrediyorum.
Ve hayata her gün uyanabildiğim, sağlıklı olduğum için, başımı sokacak bir yuvam, karnımı doyuracak lokmalar, sırtımı yasladığım bir ailem, elimi tutan bir eşim, bana karşılıksız sevgi gösteren kedilerim, birlikte gülüp ağladığım dostlarım için şükrediyorum.

İşte bu aralar günler böyle geçiyor.
İpekten sevgiler :)