31 Ocak 2017 Salı

J.R.R. TOLKIEN - Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi

Merhabalar,

Bugün yine favorilerimden birini paylaşmak istiyorum sizinle. Zannediyorum ki Tolkien'i ve yarattığı koskoca dünyayı bilmeyeniniz yoktur. En azından kitapları okumadıysanız bile filmleri izlemişsinizdir diye düşünüyorum.

Ben Tolkien'in önce kitapları ile tanıştım lise yıllarımda. Sonrasında ise filmleri izlemiştim. Açıkçası filmler kitaplardan sonra beni hayal kırıklığına uğratmadı :) Tabii ki eksik yerleri vardı her kitaptan uyarlama eserde olduğu gibi ama o kadar güzel işlemişler ki kitaplarını ayrı, filmlerini ayrı seviyorum. Yine de kitabın yeri başka.

Eşimde tam bir fantastik kitap canavarı. Bu aralar bazı kitaplarımızı tekrar okumaya başladık. Ben zaten kitaplarımı ara ara tekrar okumayı severim. Bu seferde bu 4'lüyü okudum ve sizinle paylaşmak istedim.

İlk kitap Hobbit kitabı. Esasında seriden hem bağımsız, hem de seriyle ilgili bir macera. 

Kitabı Altı kırkbeş yayınlarından, Esra Uzun çevirisi ile okudum.
Kitap 380 sayfa.

Kitapta Tolkien'in yarattığı orta dünyada yaşayan bir kısım kişilerle tanışıyoruz. Hobbitler, cüceler, büyücüler, elfler ve daha neler neler. Bu kitap yüzüklerin efendisindeki baş kahraman olan Frodo'nun akrabası Bilbo'nun yaşadığı hayattan bambaşka bir hayata geçişini, maceraya atılışını (-ki bu hobbitler için oldukça şaşırtıcı-), Gollumla tanışmasını ve tek yüzüğü buluşunu anlatıyor içerisinde. Tabii başlarından geçenler oldukça sürükleyici. Şayet filmleri beğendiyseniz, kitabı da kesin beğeneceğinizi söyleyebilirim.

27 Ocak 2017 Cuma

DOSTOYEVSKI - Hikayeler/Bir Yazarın Günlüğü

Merhabalar,

Bugün yine sizlere kaç kere okuduğumu bilmediğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum.
Amcamdan yadigar eski kitaplardan biri. Öyleki kitap 1973 basımı, saman kağıt ve ciltli. Yani en sevdiklerimden.

İçinde benim favori yazarlarımdan, her okuyuşumda bana buhranlar geçirten, karamsar bir parça Dostoyevski bulunuyor.

Kitap iki kısım diyebilirim.

İlk bölümü Dostoyevski'nin hikayelerinin bir kısmı.
169 sayfa.
Ahmet Ekeş çevirisi ile okudum.

Hikayeler şunlardı:
-Timsah
-Bay Proharçin
-Küçük Kahraman
-Dokuz Mektupluk Roman

Kısa hikayeler olmasına rağmen, ağır düşünceler uyandırıyor.

Favori hikayelerimden Küçük Kahramandan bir alıntı yaparak bu kısmı bitireyim.


''Onun hiç de hoş olmayan bir durumuna tanık olmuş; sırlarına -çağrılmadığım halde- katılmıştım
sf:119



Kitabın diğer kısmı ise 232 sayfa.
Bu bölümü ise Ergin Altay çevirmiş.

Bir Yazarın Günlüğü 1873

Dostoyevski'nin bir günlük gibi tuttuğu bölümler. Esasında bildiğimiz günlük anlayışına uymuyor. Çevre, insanlar ve bir çok konu hakkında görüşlerini, düşüncelerini, hislerini dile getirdiği bölümlerden oluşuyor.

Bizi kafasından neler geçtiğini anlamaya zorluyor. Onun o karamsar dünyasına ve değişik bakış açısına yaklaşmamızı sağlamaya çalışıyor.

Dostoyevski sevdiğim yazarlardan olduğu için benim her defasında keyifle okuduğum bir kitap bu.

Kitaptan çizdiğim bir kaç cümle ile bitireyim.


''Düşünceler uçuşuyor havada, düşüncede etkili, insanın içine işleyen bir şey var...''
sf: 25



''Her iftiranın daima biraz izi kalır''
sf: 46



''İnsan bir çok şeyi, bilincine varmadan yalnızca hissedebilir. Bilinçsiz olarak çok şeyi bilebilir insan.''
sf: 63



Siz bu kitapları okudunuz mu? Okuduysanız görüşlerinizi duymaktan memnun olurum.
Sevgiler :)

24 Ocak 2017 Salı

Bitenler - Çöpe Gidenler #3 - Aloe Vera Jel İçecek Şeftali

Merhabalar :)

Benimki bu akşam arkadaşlarıyla buluşuyor. Ben de fırsattan istifade size bitirdiğim aloe vera jel içecek şeftali'den bahsetmek istiyorum. Daha önceki haftalarda aynı içeceğin ballı olanını da tüketmiştim. Merak edenleri şuraya alalım :)

Bu kullandığım gıda takviyesinin temel amacı günlük vitamin gereksinimimizi karşılamak ve enerji vermek.

Aloe veranın dünya üzerinde 200'den fazla türü var. Ancak gıda takviyelerinde kullanılanı sadece Aloevera barbadensis Miller türü.

Diğer aloe veralar (yani genellikle evimizde saksıda yetiştirdiklerimiz) ise Aloe arborescent. Bu türün özelliği ise çok fazla miktarda aloin içermesi. Aloinin aşırı alımı müshil etkisi yapıyor.

Bu nedenle aloe vera temalı ürünler kullanırken muhakkak onay sertifikalarına bakmanızı tavsiye ederim.

Bu içecek ise EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi), SGS Fresenius ve IASC (Uluslararası Aloe Bilim Konseyi) tarafından onaylı ve sertifikalı.



Ürün 1000 ml. 
Açıldıktan sonra her içecekte olduğu gibi buz dolabında muhafaza edilmesi gerekiyor.
Tüketim şekli diğeriyle aynı. Yani sulandırılarak, meyve suyu ile ya da sade tüketilebilir. Ben tadını sevdim. Tadı hafif ve az şekerli şeftali gibi. Bu nedenle sade tükettim.


Peki içeriğinde neler var aloe vera şeftalili jel içeceğin?

İçerisinde %98 saf aloe vera jeli bulunuyor. 
Şeker ilavesi yok. Bu nedenle şeker hastalarının kullanımına uygun.
Renklendirici bulunmuyor.
Günlük almamız gereken dozajda C vitamini içeriyor. Biliyorsunuz C vitamini vücutta depolanmadığı ve fazlası vücuttan idrar ile atıldığı için günlük alınması gereken bir vitamin.


Aloe vera şeftalili  içeceği kimler tüketebilir?

Herkes. Kadın, erkek, çocuk önerilen dozajda kullanabilir. Hiç bir zararı yok.
Tabii söylemeden geçemeyeceğim organ nakli olanlar, tıbbi bir rahatsızlığı olup düzenli ilaç kullananlar muhakkak doktorlarına danışmalı.

Ben doktorlarıma ve biyokimyacı arkadaşlarıma gerek içeriklerini, gerekse benim için sakıncalı olup olmayacağını elbette danıştım 💙


Aloe vera şeftalili içeceğin etkileri neler? Neler deneyimledim?

Bir süredir bu içecekleri düzenli kullanıyorum biliyorsunuz ki. Sizlere tüm vaatlerini değil. Kendi üzerimde ve çevremde deneyimlediklerimi yazayım.

-Enerji ve zindelik veriyor.
-Metabolizmayı hızlandırıyor.
-Bağışıklığı güçlendiriyor. (Bu hafta hastaydım biliyorsunuz. Okula gitmeme yardımcı oldu. Resmen ayağa kalktım sayesinde. En azından günü atlatmamı sağladı.)
-Bacak - ayak ağrılarına yardımcı. Tüm gün ayak ağrısı çeken ben, şuan kuş gibiyim.
-Adet ağrılarını alıyor. Adet düzensizliğinde yardımcı.
-Sindirim, kabızlık gibi problemlere veda ediyorsunuz.

Bendeki etkileri bu şekilde oldu. Sizlerle de paylaşmak istedim.

Ben keyifle yazdım. Umarım sizlerde keyifle okumuşsunuzdur.
Sevgiler.







22 Ocak 2017 Pazar

Mutlu Haberlerim Var

Merhabalar :)

İzmir'de yine süper bir pazar havası var. Biz ise evde pineklemeyi tercih ettik bu pazar gününde
geçtiğimiz çarşamba günü birden bire bir hasta oldum anlatamam. Sanırım ortada dolanan hastalıktan bende nasibimi aldım. İşin kötü yanı perşembe günü de doktora mülakatım vardı. Artık o takviye, o vitamin, o enerji bombardımanı ile zar zor ayağa kalkarak perşembe günü kendimi güç bela okula attım.

Beni bir heyecan dalgası sardı ki sormayın. Resmen adımı unuttum diye düşüneceğim. Hastalık bir yandan, heyecan bir yandan sınav saatine kadar hocamın odasında oturayım bari dedim. Hocam da sağolsun beni sakinleştirdi, biraz genel sorular üzerinde çalıştık. Sonra da beni sınava doğru uğurladı.

Sınav çıkışı tabii tekrar hocamın odasına gittim.

Nasıl geçti sorusunu şöyle cevaplayayım. Hiç bir fikrim yok. Yani ne söyledim, saçmaladım mı, saçmalamadım mı bilemiyorum. Zannediyorum uzun zamandır böylesine stres ve heyecan yapmamıştım.

Hocam ve çalışma arkadaşım da benimle uğraşmaktan geri kalmadılar tabii :)

Bir iki gün sonra sınav açıklandı. Geçmişim :)

Çok mutlu ve sevinçliyim. Kazasız belasız bu ay sonunda kesin kayıtlarımı yaptırıp, resmen doktoraya başladığım an bir rahatlayacağım. Sonraki streslere de bakacağız artık :)


19 Ocak 2017 Perşembe

Gıda Takviyeleri #2

Merhabalar tekrardan gıda takviyeleri konusuna devam ediyorum.


Yazımın ilk bölümü için sizi şuraya alayım mı :)


Evet şimdi devam ediyorum.


Gıda takviyeleri ne demektir? 

Gıda takviyeleri genellikle mineral veya vitamin içerirler. Bitkisel içerikli gıdalardır ve kesinlikle ilaç yerine kullanılmazlar.


Gıda takviyeleri neden mineral ve vitamin içerirler?

Vücudumuzda belirli mineraller ve vitaminler depolanmazlar. Bu tarz maddelerin günlük olarak vücuda alınması önemlidir. Oysaki protein, yağ, karbonhidrat gibi besin gruplarını vücudumuzda çeşitli şekillerde depolayabiliriz.

Hepinizin aşina olduğu bir örnek vereceğim.

Hani hep duyduğumuz, çevremizden muhakkak birilerinin kullandığı C vitamini takviyeleri var ya. Bunun nedeni şu; vitaminlerden B ve C grubu vitaminler vücutta depolanmayan vitaminlerdendir. Bunlar vücuda alındıktan sonra gerekli olan kadarı kullanılır ve fazlası vücuttan idrar yardımı ile dışarı atılır.

Bu vitaminlerden B vitamini bağırsağımızda yaşayan bakteriler tarafından üretilir. Bu nedenle kullandığımız antibiyotiklerin veya ilaçların bu bizimle simbiyotik yaşayan (birlikte yaşam) bakterilere zarar vermemesi gerekir. B vitamini ihtiyacımızın bir bölümünü bu bakteriler karşılarlar.
Not: Bir çok B vitamini çeşidi var. Sadece genel bir bilgi veriyorum. Tüm B vit.leri için değil bu verdiğim örnek.

Yada B12 vitamini sadece hayvansal gıdalarda bulunur. Bu vitamini almak için muhakkak hayvansal gıda tüketmemiz gerekir.

Vücut bu alınan maddelerden ihtiyacı olanını kullanır ve fazlasını idrarla atar. Bu nedenle bu maddeler günlük olarak alınmak zorundadır.


Gıda takviyesi kullanmak zorunda mıyız?

Tabii ki böyle bir mecburiyetimiz yok. Yani olmazsa olmaz diyemem bu konuda.

Ancak artık yaşam tarzımız değişti. Teknoloji ilerledikçe hareket imkanımız kısıtlandı. Üstelik artık bir çok besini de mevsiminde tüketme gibi bir zorunluluğumuz kalmadı.

Artık kadınların hemen hemen hepsi çalışıyor. Bu nedenle daha pratik yemekler yapmaya başladık. Hatta kimi zaman yemek yapmıyoruz bile. Fast food tarzı besin değeri sorgulanacak gıdalar her yerde.

Kadınları bırakın gençlerin bir çoğu fast food tüketmekten erken yaşta ciddi sağlık problemleri ile karşılaşıyor.

Eğer siz de dengeli ve düzenli beslenmiyorsanız, her besin grubundan belirli ölçüde almıyorsanız bu gıda takviyelerinden faydalanabilirsiniz.

Taze ve organik meyve sebze bulamamak yada bulsak da bunları tüketmemek gibi sorunlardan dolayı artık gıda takviyeleri her yerdeler.

Tabii bu şekilde beslenme tamamen bir yaşam biçimi. Ben ne yazık ki kendim de bu yaşam biçimini henüz bir alışkanlık haline getiremediğimden dolayı belli başlı gıda takviyeleri kullanıyorum. İleride osteoporoz gibi problemler ile karşılaşmamak için tükettiğim bazı takviyeler var ya da bağışıklığımı güçlendirmek adına kullandıklarım var.


Gıda takviyeleri zararlı mıdır? Bir gıda takviyesi alacağımda nelere dikkat etmeliyim?

Bu tarz yararlı olabilecek takviyelerin zararlı hale dönüşmemesi için içerisindeki kimyasal miktarlarına bakabilirsiniz. Sonuçta ürün ambalajlandığı için tamamen organik olması mümkün değil.

Bunu şöyle düşünün. Bir meyveyi buzdolabınızda 6 ay saklayamıyorsunuz.
Neden?
Çünkü tamamen organik, doğal.

Bir ürün ambalajlandığında, ürünün içerisine raf ömrü olmasını sağlayan bir takım kimyasallar eklenmiş demektir. Yani ambalajlı hiç bir ürün %100 doğal ve organik olamaz.

Burada dikkat etmemiz gereken nokta ürünlerin içerisindeki kimyasal çeşitleri (zararlı mı zararsız mı), bu kimyasal çeşitlerinin oranları (sağlığa zarar verecek oranda mı değil mi).
Tabii uzmanı değilseniz bunu anlayamayabilirsiniz.

Peki ne yapabilirsiniz?
Burada ürünün sahip olduğu onay sertifikalarına, testlere bakmanız mümkün. Güvenilir ve bağımsız onay kuruluşlarından geçer not almış ürünleri kullanabilirsiniz.

Ben şahsen kullandığım takviyelerdeki sertifikalara ve onay belgelerine bakıyorum, içerik maddelerinden çoğuna aşina olduğum için ona göre seçimimi yapıyorum. Bir de biyokimyacı arkadaşlarımdan destek alıyorum bilmediğim içerik maddelerini yorumlaması için.


Ben yazarken çok keyif aldım. Umarım sizlerde beğenmişsinizdir.

Sevgiyle kalın :)




17 Ocak 2017 Salı

Gıda Takviyeleri #1

Merhabalar :)

Bugün birazcık ilgi alanım olan bir konudan bahsetmek istiyorum. Yalnız biraz uzun olacağı için bir iki bölümde yayınlayacağım.
Konumuz: Gıda takviyeleri.


Öncelikle gıda (besin) nedir? Beslenme ne demektir?

Gıda (yani besin) vücudun gerekli metabolik faaliyetlerini gerçekleştirmek için kullandığı maddelerdir.

Bizim için çok önemli olan besinlerin vücuda alım işlemine de beslenme denir.


Peki metabolik faaliyetler dediğim şey nedir?

Metabolik faaliyetler yani metabolizma vücudumuzda gerçekleşen yapım ve yıkım olaylarının toplamından oluşur.

Metabolizma = Yapım olayları + Yıkım olayları

Örnek vermek gerekirse;
depolama veya alınan yapı taşlarından protein, yağ gibi besinlerin oluşumu bir yapım olayı iken; sindirim, solunum gibi metabolik işlemler ise birer yıkım olayıdır.

Bu işlemlerden olan yapım olaylarında vücut enerji harcadığı için muhakkak besin gruplarına ihtiyaç duyar. Çünkü vücutta kullanılan enerjinin üretimi için (bu bildiğimiz ben çok enerjik hissediyorum enerjisi değil) bazı besin gruplarına ihtiyaç vardır.

Bu nedenle gıda alımı yani beslenme hayatın devamı ve canlılığın sürdürülmesi için gerekli olan hayati şartlardan biridir.


Metabolik faaliyetlerin sürdürülmesi için almamız gereken temel besin grupları nelerdir?

Günlük yaşantımızda vücudumuzda meydana gelen metabolik faaliyetlerin gerekliliği için kullandığımız besin maddelerini proteinler, yağlar, karbonhidratlar, mineraller, vitaminler ve su olarak sıralayabiliriz.

Bu 6 besin grubundan bir kısmını vücudumuz depolayabilirken, bir kısmı ise kullanıldıktan sonra fazlası vücuttan atılır. Bu da demek oluyor ki bazı besin gruplarını günlük olarak almalıyız.

Bir diğer önemli konu ise bizler heterotrof canlılarız. Yani kendi besinini kendi üretemeyen canlılarız. Bu şu demek; vücudumuzda depolansın yada depolanmasın maddelerin yapı taşlarını muhakkak yediğimiz besinlerden almamız gerekiyor. Bu nedenle beslenme çok ama çok önemli bir konu.


Peki bu besin gruplarından hangileri bizim için önemli? Hangi besinden ne kadar almalıyız?

Tabii ki hepsi. Hepsi çok ama çok önemli.

Ve en mühim konuda tüm besin gruplarından dengeli ve düzenli bir şekilde almak. Yani dengeli ve düzenli beslenme konusu var ya ilkokuldan beri anlatılan. İşte ondan bahsediyorum.

Biyolojide şöyle bir olay var.
Bize yarayan her hangi bir şeyden çok alırsak zarar görürüz. Az alırsak zarar görürüz.

Her şey kararında olmalı yani. Tabii bu karar için gerekli genellemeler yapılmış ve limitler belirlenmiş olsa da, bunlar genelleme. En sağlıklı olanı. Yaşınız, boyunuz, cinsiyetiniz, kilonuz, günlük aktiviteleriniz vb. göz önünde bulundurularak yapılan bir değerlendirme.

Tabii az ama kararında tüm besin gruplarından tüketmemiz gerekiyor sağlıklı olabilmek ve sağlıklı kalabilmek için.


DEVAMINI 19.Ocak.2017 Perşembe günü yayınlayacağım.



15 Ocak 2017 Pazar

Hakkımda

Merhaba,

Bloglara girdiğimde ilk baktığım yer Hakkımda kısmı olmasına rağmen, kendi blogumda böyle bir bölüm yer almıyordu. Açıkçası insan kendini nasıl anlatır bilemiyorum. Bu nedenle bu kısmı blogu açtığımdan beri erteliyordum. Sonunda kararımı verdim ve ben de ''hakkımda'' yazmaya bir adım attım. Umarım cv gibi bir şey çıkmaz ortaya.

Hadi hayırlısı.

İsmim Elif İpek Durmaz. İki adım var ve ikisini de kullanıyorum. Bana dilediğiniz ismimle hitap edebilirsiniz.

27. Nisan. 1986, Lüleburgaz doğumluyum.
İlkokuldan beri İzmir'de yaşıyoruz.

2 yıl önce ruh eşimi buldum. İnsanın ruh eşi olur mu demeyin. Benim aklımda bir hayal vardı. Bir baktım gerçek oldu. Çok şükür, bin şükür karşıma çıkarana ve tabii ona kapılarımı kapatmadığıma.
Evli ve çocuksuzum💙 Şimdilik 2 kedimiz var.

16 yıl Göztepe tarafında yaşamışken, 2 yıldır 35,5 diyorum :)

Üniversiteyi İzmir'de Ege Üniversitesi Biyoloji bölümünde okudum.
Ardından Hacettepe Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi (ilaç etken maddelerini elde etmek üzerine) bölümünde yüksek lisans yaptım.
Sonra Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri Enstitüsünde Canlı Deniz Kaynakları bölümünde bir yüksek lisans daha yaptım. Bakteriler, genetik, antibiyotik direnç genleri üzerinde çalıştım.
Sonra evlendiğim için formasyon aldım ve öğretmenlik yapmaya başladım.
Hayat işte..

2 yıl boyunca bir etüt merkezinde ilkokul ve orta okul öğrencilerine fen bilgisi, lise öğrencilerine ise biyoloji öğretmenliği yaptım.

Daha sonra bir anaokulunda ingilizce öğretmenliği ve bir kpss dershanesinde ise alan öğretmeni olarak çalıştım.

Öğretmenliği çok sevdim. Ama bir noktada beni mutlu etmiyordu. Rüyalarıma giren koca koca laboratuvarlarda, sabahlara kadar deney yapmak, araştırmak düşüncesi içimde ukde olmuştu.

Hayat bu noktada kapattığı kapılardan birini tekrar önüme çıkarttı ve bana hayalim olan seçeneği bir daha sundu.
Okumak ve araştırma yapmak.

Şuan Ege Üniversitesinde doktora yapıyorum. Bir yandan da özel derslere devam ediyorum.

Denizi seviyorum. Çok seviyorum. Deniz görmeden yaşayamam diyenlerdenim.

2007'den beri profesyonel dalgıcım.
Eşim ise 12 yaşından beri dalıyor. 25 yıllık profesyonel dalgıç. En büyük keyfimiz bilmediğimiz yerlerde, dalış yapmadığımız bölgelerde tatile gitmek ve dalış yapmak. Ancak göz bebeğimiz olan Karaburun vazgeçilmezlerimiz arasında.

1,5 yıldır yeni tutkumuz motorsiklet. El ele, kol kola gidip ehliyet aldık, sonra da bir motor. Şimdi tutkunu olduğumuz yeni bir alanımız var.

Aileme, eşime, mesleğime, denize, kitaplara, yazmaya, hayvanlara, play station oynamaya aşığım.
Aşık olmaya aşığım.
Güzelliğe ve iyiliğe aşığım.

Tek amacım iyi ve güzel olandan, elimden geldiğimce sapmamak ve hayatın tadını çıkartmak. Bana verilmiş olanı en güzeliyle yaşamak.

Eksiği ve fazlasıyla kısaca böyle diyebilirim.

Blogu mesleğimden, kendimden, çevremden, okuduk ve duyduklarımdan birazcık da olsa etrafıma aktarabilmek ve paylaşabilmek için açtım. Adını da ipekten renkler koydum. İçimden, ucundan, kıyısından renklerimi sizinle paylaşabilmek için buradayım ve umarım daha uzun zaman burada olurum.

Sevgiler 💙





11 Ocak 2017 Çarşamba

Hediye Mi? Çok Severim

Merhabalar,

Bir süre önce Sevgili Berika'nın blogunda hediyeleşme etkinliğine katıldım. Yılbaşı için plandığı bu tatlı etkinlikte sevgili Berika biz katılımcıları birbirimiz ile eşleştirdi ve yılbaşı için tatlı bir etkinlik çıktı ortaya.

Kural şu idi. Birbiri ile eşleşen katılımcılar hediye olarak bir adet kupa ve çikolata gönderecekti.

Ben bu etkinlikte tanıdığım ve tanıdığıma çok memnun olduğum Sevgili Esra ile eşleştim. Hediyelerim geldi mi peki? Geldi tabii gelmez mi.

Sevgili Esra bana kendi kadar güzel bir hediye yollamış. Hem de sürprizli.

Çok sevdim çok. Hatta sevmekle kalmadım, bayıldım diyebilirim.



İnanılmaz güzel bir kutu içerisinde birbirinden güzel iki kupa (ki kahve fincanlarına bayılırım), çikolatalar, tatlı bir Noel Baba ve güzel bir not buldum kutuda.

Notu hemen duvarıma astım. Çikolataları da bir güzel hüplettim.

Peki benim kargom nerede?

Hediyelerim hazır, kutuladım bir güzel ve hazır nazır ettim. İçine de minik minik bir sürpriz koydum. Umarım beğenir. 

Normalde pazartesi kargolayacaktım ama okul başvuruları, dersler ve İzmirlinin alışık olmadığı kar durumlarından dolayı bir türlü kargomu yollayamadım.

Buradan da duyduğum utancı belirtmek isterim. Özür dilerim Esracım. Sabah ilk işim dersten sonra kargoya gitmek olacak.

Umarım sende benim sevdiğim kadar seversin hediyeni.

Bu da böyle bir yayın olsun.
Güzel yorumlarınızı esirgemeyin olur mu?


7 Ocak 2017 Cumartesi

Kitap Okuma Sorunsalım

Merhabalar,

Güzel ve soğuk bir hafta sonuna uyandık. Bugün sizlerle kitap okuma sorunsalımı paylaşmak istiyorum.

Kitap okumak benim için hiç bir zaman bir hobi olamadı. Adeta bir zorunluluk, nefes almak, su içmek, yemek yemek gibi bir olay. Yaşamsal bir faaliyet, alışkanlık, mecburiyet.. Ne ile isimlendirirsem isimlendireyim durum bu işte.

Bu alışkanlık belki bir çoğunuzda olduğu gibi küçük yaşlarımdan beri benimle beraber. Düzenli kitap okumaya başladığımı hatırladığım en erken zaman zannediyorum ilkokul 2. sınıfa uzanıyor. O zamandan beri uyumadan önce, gün içinde, sabah yada akşam saatlerinde muhakkak kitap okurum. Kitap okumadan günü kapattığım gün sayısı bir elin parmaklarını geçmez sanıyorum.

İlkokul zamanındaki günlüklerim ailemin beni yatağa yatmaya yollaması ve benim kapalı kapılar ardında, masa lambamın ışığında, annemlere yakalanmadan bir kaç sayfa daha okumaya çalışma heyecanım ve mini maceralarımla doluydu. Zamanla yatağa yollanma ortadan kalktı, bende kendi çapımda bu heyecanları yaşamaktan kurtuldum.

Yatmadan önce kitap okumayı severim. Severim ama bir iki sayfa okuyayım da uykum gelsin diye değil. Aksine yatmadan önce yada uzanırken kitap okursam eğer uykum kaçar. Bir iki sayfa sonra kendimi uzanmaktan oturmaya geçmiş halde bulurum. Çok biliyorum iki sayfa okuyup uyuyayım diye 12'de yatağa gidip, sabah 4'e karşı saati fark ettiğimi..

Sanıyorum bu alışkanlığı edinmemde ailemin etkisi yadsınamaz.

Benden 9 yaş büyük ve benim o yaşlarda kendime idol olarak aldığım ablamda tam bir kitap kurdudur. Az musallat olmaya çalışmadım onun kütüphanesine. Tabii o yaşlarda bana oldukça ağırdı onun kitapları. Zaman ilerledikçe sıra sıra el attım kitaplarına.

Okuduğum tarzların şekillenmesindeki en büyük etki ise tabii ki yine ablama ait. Kendisi klasikleri, sembolist yazarları, denemeleri ve şiirleri sever. Hayran olduğum ve benim vazgeçilmezim haline gelen bir çok yazar, ablamdan alıp okuduğum kitapların yazarları genellikle. O yaşlardan yerleştiler içime. Lale Müldür, Cemal Süreya, Nazım Hikmet, Hermann Hesse, Baudelaire, Nilgün Marmara, Küçük İskender, Montaigne, Kafka ve daha sayamadığım nicesi ile ablam sayesinde tanıştım.

Babamda tam bir kitap canavarıdır. Babacığım ve kitap aklıma geldiğinde ilk hayalimde canlanan anı pazar sabahları, kapalı balkonumuzda, yanında çayıyla ansiklopedi okuması olur. Evet, ansiklopedi bile okumayı çok seven bir babam var. Onun tarzı, zannediyorum asker olmasından ve tarih aşkı ile dolu olmasından kaynaklı tarih kitapları.

Bir zamanlar tarihten nefret ederdim.
Bir gün babam bana ''Bir şeyi sevmiyorsan, neden sevmediğini bilmelisin'' demişti.
Anlamadım. ''Nasıl yani?'' diye sordum.
''Yani bir insana şunu seviyorum dediğinde, sana neden diye sorarsa nedeni yok seviyorum diyebilirsin. Ancak şunu sevmiyorum dediğinde, o şeyi-konuyu-kişiyi neden sevmediğini detaylıca açıklayabilmelisin. Bu nedenle sevmediğin şeyler hakkında daha fazla bilgiye sahip ol ki, onu neden sevmediğini daha iyi anla.'' deyip, bana güzel bir tarih kitabı verdi kütüphanesinden.
Sonrada ''Al, işe bu kitabı okumakla başla.'' dedi.

O gün tarih aşkım doğmuş olabilir. Ardı sıra verdiği kitaplarla tarihi bilmediğim için bana karışık geldiğini, sevmediğimi düşündüğümü anladım. Meğer ben tarih seviyormuşum :)
Kemal Tahir, Yaşar Kemal ve daha hatırlayamadığım nicesi de bana babamdan armağan.

Annemde kitapgillerden. Kendisi genellikle macera, gerilim romanlarını sever. Tess Gerritsen, Stephan King'lerle tanışmam hep annem sayesinde..

Zannediyorum evde düzenli kitap okumayan tek kişi erkek kardeşim. O da nazar boncuğumuz olsun.

Sonra evlendim. Çok şükür kocamda kitap okumaya bayılıyor. Daha çok fantastik romanları sevmesi sebebiyle hakkında az çok bilgi sahibi olduğum konu hakkında bir çok kitap okuma olanağım oldu. Kendisine bu konuda da müteşekkirim :)

Tabii rahmetli babam ve sevgili annemde öyle (sevdiceğimin anne ve babası).
Rahmetli babam bana bütün kitaplarını getirdi kütüphanesindeki. Kitap okumayı sevdiğimi duyunca bir gün kapı çaldı. Bir baktım kapıda duruyor ellerinde poşetlerle. Alabildiği, taşıyabildiği kadarını doldurmuş, bana getirmiş.
O güzel mavi gözleriyle bakarak ''Daha çok var kızım. Birazını sen gel al. Birazını da ben taşıyabildiğimce getireyim. Senin olsun, oku hepsini.'' dedi. Şimdi bana dünyanın en güzel armağanını bırakmış gibi hissediyorum kitaplarına her dokunuşumda.
Bir bölümünü tabii ki ellemedik. Annem okuyor onları ara ara. Okuduğu kitapları, tekrardan okumayı seviyor.
Geçen gün gördüm elinde Dostoyevski 'den Budala gözleri ışıl ışıl tekrar nasıl okuduğunu anlatıyordu bana. Dostoyevski tartıştığım bir annem var, daha ne isteyeyim :) Çok şükür, bin şükür böyle bir aileye girdim.

Kitap okumayı çok seviyorum sevmesine ama yeni bir yazara, kitaba başlamaksa hep bir olay, hep bir olay.
Önce yazarın hayatını araştırmam lazım. İyice okumam anlamam gerekli.
Sonrasında bu zamana kadar neler yazmış, neler etmiş, ne yemiş ne içmiş iyice öğrenmem gerekiyor.
Yazdığı tarzda kimden ilham almış, etkilenmiş ve ondan ilham alıp etkilenenler kimler. Ben bunların ne kadarını tanıyorum, eserlerini biliyor muyum. Hayır bilmiyorsam hepsini not etmeliyim ki sonra satın alayım.
Bende olmayan kitapları neler. Onları da listelemeliyim tabii. Sonra almak gerekli.

İşte tüm bunlardan sonra kitabı okumaya başlayabilirim.

Bazen delirdiğimi düşünüyorum. Aranızda böyle yapanlar var mı? Şu dünya üzerinde tek saplantılı ben miyim yoksa?

Umarım keyif almışsınızdır. Ben yazarken oldukça keyif aldım.
Kocaman sevgi dolu bir hafta sonu olsun hepimize.

2 Ocak 2017 Pazartesi

CHARLES DICKENS - David Copperfield

Merhaba,

Bugün sizlere okurken çok etkilendiğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum.

Charles Dickens'tan David Copperfield romanı.
Kitabı Altın Kalem Yayınlarından okudum.
480 sayfa.
Azize Bergin çevirmiş.

Dickens 1812-1870 yılları arasında yaşamış ve hayatını tabiri caizse tırnakları ile kazıya kazıya kazanmak zorunda kalmış değerli yazarlardan biri.
Fakir bir ailede olması nedeniyle çok ufak yaşlardan itibaren çalışmak zorunda kalıyor. Çok zeki ve çalışkan. Üsteli hayatını bilgi edinerek, çalışarak değiştirebileceğine olan inancını hiç kaybetmeyen büyük değer (bence).

Nitekim bu azmi sayesinde 24 yaşında memleketinde çok ünlü bir yazar, 30'lu yaşlarında ünü dünyaya yayılan bir romancı ve daha ilerideki yaşlarında da ünü giderek katlanan bir romancı oluyor.
O da yazı hayatına gazetecilikle başlayan yazarlardan.

Yazardan bahsettim şimdi romana gelelim. 
Yazar aslında bu romanda büyük ölçüde kendi hayatından esinlenmiş. Yani az biraz otobiyografi diyebiliriz. Tabii tam anlamıyla değil.

Romandaki karakterlerin çoğunu kendi hayatındaki insanlardan yola çıkarak oluşturmuş.

Kitabı okumaya başlayınca elimden bırakamadım. Ciddi anlamda kendimi durduramadım ve 2 günde bitti.
Roman yazarın en büyük ve etkileyici eserlerinden kabul ediliyor. İlk duyduğumda abartıldığını düşünsem de, kitabı okuyunca çok yanlış düşündüğümü anladım.

Baştan sona beni etkileyen ve tüylerimi diken diken yapan bir kitaptı diyebilirim.

Siz okudunuz mu? Okuduysanız sizlerde etkilendiniz mi acaba benim gibi?

Sevgiyle kalın.

1 Ocak 2017 Pazar

2016'nın Son Günü - Ben Bugünlerde Çekiliş ve 2017'nin İlk Günü

Merhaba böyle kombo bir üçlü yapmak istiyorum.

Öncelikle 2016'nın son günü aldığım süper süper hatta ve hatta süper ötesi bir haberi paylaşmak istiyorum sizlerle. Üzerime üzerime attığınız pozitifler işe yaradı diye düşünüyorum. Dua eden, etmeyen herkese çok teşekkür ederim.

Cuma günü okula gittim. Okulda benim gençlerin lab. sınavı vardı. Orada gözetmenlik yaptıktan sonra hocamla görüştüm. ALES hala açıklanmamıştı. ''Artık top sende İpek. Umarım geçerli notu alırsın. Yoksa senin için yapabileceğim bir şey yok'' dedi, bende boynumu büküp uzaklaştım okuldan.
Ne bileyim cumartesi gününe neşe saçarak başlayacağımı :)
Her sabah yaptığım gibi ilk iş ALES açıklanmış mı diye Ösym'nin sistemine girdim ve o da ne gerekli notu almışım. Almakla kalmamış üstelik fazlasını bile almışım. O heyecanla hocamı aradım tabii hemen. Bu hafta başvurumu yapacağım inşallah. Benden mutlusu yok :) 2016'nın son günü benim için mükemmel ötesiydi yani.

Çok güzel bir kapanış yaptın 2016. Teşekkürler 💙



*********************************************************************************

Şimdi size katıldığım ve hala katılımı süren bir çekilişten bahsetmek istiyorum. Benimde keyifle takip ettiğim sevgili ben bugünlerde'nin blogunda çok tatlı bir çekiliş var. Katılım hala sonlanmadı. Göz atmak isterseniz eğer şuraya bir tık mık yaomanız yeterli.

İsteyenler ve katılanlar blogunda çekilişi duyurabilirse daha da güzel olur tabii :)



*********************************************************************************

Ve sevgili 2017.. Çok ama çok kara bir haberle geldin. Umarım bu kara haberlerinin ilk ve sonuncusudur. Bu olay hakkında daha fazla şey yazıp, yaşanan olayı destekleyen kara kitleyi daha da sevindirmek istemiyorum.


Haberler şimdilik bu kadar. Okuduysanız gözlerinize, emeğinize sağlık :)